1 Eylül 2014 Pazartesi

Komşuya kadar gittik

Komşuya kadar gittik...

Hep buralarda, yakınlarda, en kuzey Assos en güney Datça en doğu Pamukkale'ye kadar debelendik şimdiye kadar; biraz da batıya açılalım dedik ve 29 Haziran günü Çeşme'den Sakız'a oradan da Yunanistan'a geçmek üzere sabahım köründe yola koyulduk.




Çeşme'de sabah kahvaltısından sonra gümrükten geçtik, feribotumuz (feribot derken, butik feribot !! 3.5 (üç buçuk) araç anca alır) geldi, bindik. Sami motorun başında, ben ise aşağıda görüldüğü gibi first class koltukta gittim. Meraklısına bazı bilgiler: Sunshine'ı tercih ettik, tek yön kişi başı 20 € motor ise 30 €.













45 dakikalık bir yolculuktan sonra Sakız'a ulaştık, pasaport kontrolden geçtikten sonra yaklaşık yarım saat de motorun işlemleri için bekledik. Güzergahımızı merkezden batıya, sonra güneye doğru olarak belirlemiştik. Bu sebeple ilk durağımız olan Nea Moni Manastırına doğru yola çıktık. Unesco'nun dünya mirası tarafından korunmakta olan bu manastır 11. Yüzyılda inşa edilmiş. Yol boyu dikkatimizi çeken bir husus, 2012 yılında çıkan ve adanın yaklaşık 1/5ini etkileyen büyük yangının izleri oldu.





















Sakız'ın batısına doğru ilerlemeye devam ediyoruz. Önümüzdeki ilk köy Avgonima. Merkeze yaklaşık 15-16 km uzaklıkta. Bakımlı taş evleri, daracık, tenha sokakları dikkatimizi çekiyor. Birkaç çocuk ve mekan sahipleri dışında ortalıkta kimseler yok








Yol boyu bakir, tertemiz, pırıl pırıl plajlardan bazıları...









Sıradaki köy Mesta. Mesta 14. Yüzyıldan kalma bir kale-köy. Çok güzel korunmuş. Burası dar sokaklı, tünelli, taş yollu, kemerli geçitlere ve kulelere sahip yapısıyla ortaçağdan fırlamış gibi. Küçük bir meydanı var. Meydanın demirbaşı da iki teyze, gelen giden onlarla fotoğraf çekiyor, olmazsa olmazlardan…











Mesta için söylediklerim bir sonraki durak olan Pyrgi için de söylenebilir. Farklılığı ise buradaki evlerin cephelerindeki siyah beyaz geometrik şekilli süslemeler.










2-3 durak 1-2 plajdan sonra merkeze geri döndük ve bizi Pire'ye götürecek olan 23:10 feribotunu beklemeye başladık. Feribotun bu etabının maliyeti ise toplam 130 € oldu













Sabah 7 civarında Pire'ye vardık, oradan Atina'ya geçerek otelimize yerleştik. Biraz dinlendikten sonra şöyle bir dolanalım bakalım neler varmış diyerek attık kendimizi dışarı. Plaka, Anafiotika, Monastraki , Acropol gibi kesinlikle döndüğümüzde "gördünüz mü" diye sorulacak alanlara gittik…





























Eh bir de Atina alemlerine akmak gerek değil mi buraya kadar gelmişken dedik ve çıktık. O gördüğünüz motor ve yanındaki yazı dikkatimizi çekti. Atina geceleri oldukça hareketli, hatta panayır tadında. Sergiler, gösteriler rengarenk...
















Sabah kalktığımızda otelin balkonundan bir de baktım ki, o da ne !!! Sokağa pazar kurulmuş. Allaaaaah körün istediği bir göz dedim kendim için, Sami için de istemediği ot burnunun dibinde bitermiş dedim. İlginç olan bir husus ise, pazarın kurulduğu gün köşeye de seyyar tuvaletlerin kurulmasıydı.



Bu kadar Atina yeter dedik ve Mora (Peloponnes) yarımadasına doğru bir gidelim oralar nasılmış bir görelim diyerek ilk durak olarak kendimize kuzeydeki Patra'yı belirledik. Korint kanalını geçtik, ve Patra'daki otelimize yerleştik.














Yollar, taş evli taş evli tablo gibi minyatür köyler, yine yollar. Mora'nın batısından güneyine doğru iniyoruz. Hedef Kalamata. Kalamata'da airbnb.com sitesinden bulduğumuz evde kalacağız, siteyi ilk defa deniyoruz, rezervasyon sırasında ödemeyi yaptık, biraz tedirginiz, sistem nasıl işliyor, ve hatta işliyor mu, böyle bir ev var mı gerçekten, bilmiyoruz. Elimizdeki adresi sora sora ilerliyoruz. Bizler gibi, onlar da adres tarif etmeye pek meraklılar. Herkes bir yere yönlendiriyor bir şekilde, ama doğru ama yanlış. Elimizde evin adresi fotoları ve ev sahibinin telefonu var. Telefon cevap vermiyor J Navigasyon bir yere götürüyor burası diyor ama burası dediği yer fotolardakine benzemiyor. 32 kişiye 54 dükkana sorduktan sonra nihayet bir eczaneye soruyoruz. Meğerse bir paralel sokağına kadar gelmişiz evin. Eczacı yanımıza birini vererek bizi adrese gönderiyor. Ohh çok şükür, ev sahibi Ms. Panagiota evde ve bizi bekliyor. Çok seviniyoruz. Hemen yerleşiyoruz, buraya 1 gece ayırdık, bir sonraki rezervasyonumuzu da airbnb'den Vivari için 2 gece olarak yaptırdık. Ama sonra gördük ki Kalamata'ya 1 gün yetmez. Kalanını bir dahaki seferine erteledik artık mecburen. Çok güzel ve kilometrelerce uzunlukta bir plajı var merkezde. Geceler çok canlı, herkes sahilde ve aşağıdaki fotoda da görüleceği üzere motor kullanımı çok yaygın. Bu bölümün son fotosunda ise, kaldığımız evin balkonundan Sami'nin motoru yüklemesi görünmekte...

















Bir sonraki durak Vivari. Bu sefer yola çıkmadan önce ev sahibi Mr. Yiannis'ten çok güzel adres tarifi aldık, elimizle koymuş gibi bulacağız. Google maps'den de tarifteki ana noktaları kiliseyi marketi filan bulduk. Sıkıntı yok. Kaldığımız evin linki: https://www.airbnb.com.tr/rooms/2810420?s=G8sT Burada ise 104 TL'ye kaldık.
Vivari küçük bir balıkçı kasabası, sakin, temiz, huzurlu. Hem içinde tertemiz küçük bir plajı var hem de çok yakınında kilometrelerce uzanan başka bir plajı var. Küçük bir keşif yaptıktan sonra merkezdeki plajdan denize girdik. Ertesi gün ise Nafplio'yu gezdik. Daracık sokakları, tarihi binaları, bir tepenin üzerinde yer alan Palamidi kalesi, şehrin hemen karşısındaki adada yer alan kalesi, ve tabi ki sunduğu alışveriş imkanları ile Nafplio kesinlikler görülmesi gereken yerler arasında.

































Böylece Mora yarımadasının da sonuna gelmiş bulunuyoruz. Bundan sonraki hedef Selanik. Ama yol uzun, bir ara nokta lazım. Bunun için de Lamia'nın yakınındaki Ipatis'i seçiyoruz. Kaplıcaları ile meşhur. Otoyola giriyoruz. Otoyollar ilginç. Mantığını anlayamadık, girişte mi para alıyorlar, çıkışta mı, her 10 km.de bir mi, hapşırdıkça mı, belli değil. Otoyola harcadığımız para ile bir otoyol da biz yaptırırdık sanki !?!? İkinci karedeki arkası dönük olarak oturan çift bir İngiliz çifti. Londra'dan gelmişler motor ile, ikisinin de motorları 125lik Yamaha. 5 haftadır yollardaymışlar. Kamp yapa yapa geziyorlar. Benim motorum küçük, bununla da gidilir mi diyenlere duyurulur. Haa otoyoldan muzdaribiz ya, bi çıkalım dedik, hay demez olaydık. Sonuç dördüncü karede görünmekte !! Ipatsis yemyeşil bir yer, ancak oraya ulaştığımız saat itibarı ile kaplıcalara gidemedik. Bir dahaki sefere de demedik doğrusu...
















Eveeeet, şimdi aşağıdaki foto grubu zurnanın zırt dediği noktanın belgeli halidir. (zırt = sübap kesmesi)


















Meraklısına not: Otoyolda çekici çağırmanın bedeli 100 €

Selanik'e doğru yola devam ediyoruz. Olimpos Dağı yolumuzun üzerinde, Zeus'a selam olsun diyerek ilerliyoruz. Zurnanın zırtı yüzünden programın gerisindeyiz, Akşamüzeri anca Selanik'e varıyoruz. Airbnb'den rezervasyon yaptığımız evin sahibi Mr. Niko bizi belli bir noktadan alıyor ve eve götürüyor. (evin linki: https://www.airbnb.com.tr/rooms/675475?s=CNPL ) Buraya 2 gece ayırdık. Hemen yerleşip Selanik gecelerini görelim, gerçekten dedikleri gibi İzmir'e benziyor mu yerinde tespit yapalım diyoruz.























Ertesi gün rotamızın ilk noktası "Pembe Boyalı Ev". Akşam Niko bizi eve götürürken, sokağı işaret etmiş ve evi göstermişti. Direkt elimizle koymuş gibi buluyoruz. Zaten ön tarafında Konsolosluk var, fark etmemek zor. Konsolosluğun kapısında Ergun Bey ve arkadaşı ile karşılaşıyoruz. Bisikletle Edirne'den gelmişler, kamp yaparak geziyorlar. Sokağa saparak içeri giriyoruz, oldukça tenha, görevliler ilgili, rahat rahat geziyoruz. Fotoğraflardan da görüleceği üzere etkilenmemek mümkün değil. Salya sümük birbirine karışıyor. Odalar boş, ne eşya ne insan. Böyle olmasına rağmen dopdolu…
Evin karşısında evsahibimiz Niko'nun bir kafeteryası var. Evin cephesi ile tam karşı karşıya ismi Prinkipos, yani Büyükada. Oraya uğruyoruz, o da ne !! Evet evet, demleme çay, üstelik de çay bardağında. Damağımız bayram ediyor…































Bu günü Selanik'te dolanarak, plajlarına giderek geçirdik, akşam da sahildeydik. İkinci karede tepesinde uçak olan yer bir benzinci. O uçak da Yunanistan'ın ilk gösteri uçaklarından biriymiş. Selanik geceleri de çok canlı, işportacısı çok fazla. Afrikalılar orada da saat, telefon satmak için gözüne kestirdiklerini durduruyorlar. Bizi de Türkçe konuşan bir Bulgar durdurdu. Bilmediğimiz bir marka telefonu 300 €dan 50 €ya kadar indirdi !!!

















Bir gecemiz kaldı, onu da Kavala'da geçireceğiz. Hazırlandık ve yola çıktık. Kavala'da yine airbnb'den Ms. Anna'nın evi için rezervasyon yaptık (linki: https://www.airbnb.com.tr/rooms/3289103) Bu arada 4. Karedeki yapıyla ilgili küçük bir bilgi. Sakız adası dahil bunlara Yunanistan'ın her tarafında rastladık. Bu büyüklerinden, daha küçük olanları da var. Trafik kazasında ölenler için ailesi tarafından kazanın olduğu yerlerde yapılıyormuş. İçinde ölenin fotoğrafı, ikonalar filan var, mum yanıyor bazılarında.





























Sonuna geldik artık. İskeçe, Gümülcine ve Dedeağaç'tan geçerek sınıra doğru ilerliyoruz. Oldukça uzun TIR kuyruğunun yanından geçerek Yunanistan sınırından çıkıyoruz. Duty Free'de kısa bir duraklamadan sonra, Türkiye sınırından giriyoruz.
































VE FİNAL.. BİZ GALİBA YUNANİSTAN'IN EN ÇOK TÜRKİYE'YE DÖNÜŞÜNÜ SEVDİK...













Hiç yorum yok:

Yorum Gönder